Fiziksel ve dijital alanların birbirine hızla eklemlenmekte olduğu bu dönem, devletlere yönelik kaçınılmaz siber tehditleri de beraberinde getirdi.

Fiziksel ve dijital alanların birbirine hızla eklemlenme yoluna girdiği bir dönemin içerisindeyiz, siber alan kavramını yaratan teknolojik gelişmeler hayatımıza bu anlamda sınırsız kolaylık sağlamaya devam ediyor, öyle ki güncel hayatımızda yer tutan fiziksel gerekliliklerin/yükümlülüklerin çoğunu dijital ortama aktarabilir ve hatta bu ortam aracılığıyla yönetebilir olduk. Ancak iki alanın birbirine bu denli yakınlaşması, kaçınılmaz olarak zafiyetleri ve tehditleri de beraberinde getirdi.


ABD hükümeti siber terörü, önceden planlanmış, özünde politik, sosyal veya dini ögeler barındıran ve neticesinde sivillerin zarar görmesiyle sonuçlanacak, bir başka deyişle suç oluşturan eylem ya da eylemler bütünü olarak resmediyor. Bu tanım ışığında siber alanın, teröristlerin bilgi toplayıp, yayabildiği, geniş kitlelere hitap ederek, bu kitlelerle dünyanın neresinde bulundukları önemli olmaksızın iletişime geçebildiği, şahsi veya devlet mülkiyetinde olana (bunların arasında şahsi hesaplar, bankalar, borsa organları, elektrik dağıtım şebekeleri, nükleer santraller, fabrikalar, ulaştırma, toplu taşıma, iletişim, basın-yayın sayılabilir) erişebildiği ve gerektiğinde zarar verme gücüne haiz olduğu bir ortam haline geldiğini ve bu yolla ulusal güvenliğe tehdit oluşturduğunu belirtmek yanlış olmayacaktır.

Ulusal güvenliğin sınırlarına müdahale olarak algılanması muhtemel sayısız siber aktivite ve suç girişimi, zafiyetin giderilmesi yönünde devletlerin etkin bir siber güvenlik anlayışının geliştirilmesine ne denli ihtiyaç duyduğunu gözler önüne seriyor. 21. yüzyıl devletleri, bu bağlamda hem kendilerini (ordunun, istihbarat birimlerinin ve organların siber boyutunu düşünerek), hem de vatandaşlarını korumak adına iyi planlanmış siber güvenlik stratejileri geliştirmekle yükümlü hale geldi. Modern devletin güvenliğinden bahsederken siber gücü es geçmek gün geçtikçe imkansız bir hal alıyor, bu yüzden de siber güce sahip olma yarışında geri kalan, teknolojisine hükmedemeyen devletler, bununla orantılı olarak siber casusluğa ve siber terör kavramlarına karşı savunmasız bir şekilde karşımıza çıkıyor.

İnternetin bu denli yaygın olduğu küresel dünyamızda, devletler-arası çatışma olgusunun siber alana taşınması ve hatta şimdiye kadar emsali görülmemiş bir siber savaşı da beraberinde getirmesi geleceğe yönelik ihtimaller arasında. Bu açıdan bakıldığında teknolojiye ve siber güvenlik araçlarına yatırım yapan devletlerin, siber alanı casusluk ve savaş stratejilerini uygulayabilecekleri, karşı devletleri bu yolla etkisiz hale getirebilecekleri bir alan haline dönüştürmelerini beklememek de herhalde akıl dışı olacaktır. Yukarıda verilen bilgilerden çıkarılacak ortak sonuç, ulusların güvenliği kapsamına giren konuların teknolojik gelişmelerle eşgüdümlü olduğu, iki olgu arasında uyuşmazlık olması durumunda, devletlerin kendileri ve vatandaşları için ciddi güvenlik boşlukları oluşacağı yönündedir. Aynı şekilde ulusal güvenliğe katkısı olan, devlete içkin tüm kurum ve stratejileri gerektiğinde geleneksel kalıpları terk ederek dönüştürme ve geliştirmenin, devletlerin etkili bir siber güvenlik ve siber savunma kapasitesi yaratması yolunda anlamlı olacağı açıktır.

Bu konuların sosyal alandan ayrı, sadece mühendislere, teknisyenlere ve yazılımcılara yüklenen bir görev olmadığını bir başka yazımda anlatmıştım. Eğer siber alanda gerçekleşen bütün bu gelişmelerin sosyal bilimler geneline, uluslararası ilişkiler özeline nasıl eklemlendirilebileceği sizin de ilginizi çekiyorsa, bu alanda Türkiye’de gerçekleştirilen ve Hacettepe Üniversitesi çatısı altındaki ilk girişim olan Siber Güvenlik ve Uluslararası Politika Konferansı*’na davetlisiniz.  TÜBİTAK BİLGEM işbirliğiyle hazırlanan konferansta, alanında yetkin kişiler başlıca siber alanın sosyal bilimler için nasıl yeni bir araştırma alanı teşkil ettiğini; Suriye, Rusya ve Çin’in bu yeni oluşan alandaki konumlarını; siber uzayın güvenlikleştirilmesini; siber alan ve ulus devlet ilişkisini; siber terör olgusunu ve siber alanın terör amacıyla kullanılmasını tartışacaklar.

*Konferans 24 Nisan Perşembe günü, 10.00- 16.30 saatleri arasında Hacettepe Üniversitesi’nin Beytepe Kampüsü’nde bulunan K Salonu’nda gerçekleştirilecek, katılan izleyicilere sertifika verilecektir. Ayrıntılar için tıklayın.

NAZLI ZEYNEP BOZDEMİR

Hacettepe Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler

0 yorum:

Yorum Gönder

 
Top